Bir cumartesi sabahı Pendik iskelesinde deniz otobüsü ile yola çıktık. İlk durağımız bir gece kalacağımız Oylat olacaktı. 3 saatlik bir yolculuktan sonra hedefimize vardık. Oylat, kaplıcaları ile bilinen bir yer. Kaplıca bölgesindeki otellerde hafta sonları en az iki gece konaklamayı kabul ettikleri için burası yerine 4 km mesafedeki Hilmiye köyünde Oylat Köy Konağı adlı bir butik otelde kaldık. Köyün çıkışında, doğanın içinde, şirin bir tesisti. Oylat Mağarası otelimize oldukça yakın olduğu için önce oraya uğradık. Girişindeki tabelaya göre ülkemizin en büyük ikinci mağarasıymış ama bu sıralama hangi kritere göre yapılmış orası meçhul. Oylat Deresi kenarında, Oylat Kanyonu'nun sonunda yer alan mağaraya hafif eğimli merdivenlerden inerek ulaşılıyor. Mağaranın girişindeki küçük bilet kulübesinden 7,5 ₺ karşılığı bilet ve ücretsiz broşür alabilirsiniz. Mağara ile ilgili herhangi bir açıklama olmayışı büyük bir eksiklik olmuş bence. Ayrıca içeri kaç kişinin girmiş olduğu da düzenli takip edilmiyor. Gösterişli bir girişle sizi karşılayan mağara, yürümeye başladıkça başta epey daralıyor. İçinde loş bir aydınlatma var. Genelde kısa tırmanışlarla ilerledikten sonra oldukça yüksekte yer alan büyük bir salona ulaşıyorsunuz. Etrafta yol boyunca gördüğünüz sarkıt ve dikitler etkileyici. Mağarayı tempolu bir yürüyüşle toplam 40 dakikada keşfedebilirsiniz.
We took the road in a Saturday morning via seabus from Pendik Port. Our first stop would became Oylat where we will stay for one night. We arrived our target after a 3 hours trip. Oylat is well known with its thermal springs. Because of the hotels in the thermal region are accepted at least two days accommodation we stayed in a boutique hotel, 4 km away called Oylat Köy Konağı in Hilmiye Village. It was a cute facility, inside the nature, at the end of the village. Oylat cave was so close to our Hotel. We firstly dropped by there. According to the sign at the entrance of it, it was the second biggest cave in our country but it was not obvious how this sorting was made according to which criteria. The cave is located at the end of Oylat Canyon and next to the Oylat Creek. You can arrive there by using low sloped stairs. You can buy a ticket for 7,5 ₺ and free brochure from the booth at the entrance of the cave. It was an important lack not to be any explanation related with the cave. Additionaly, it is not followed regularly how many people were visited it. The cave welcomes you with a charmy entrance. When you walk it firstly narrows, then you arrive a very big, high galery after you continue with short climbings. There is nice enlightment inside. The stalactites and stalagmites were impressive along the road. You can discover the cave with a brisk walking in 40 minutes.
Mağaranın ardından çok yakındaki kaplıcalar bölgesine gidiyoruz. Burada birkaç otel, lokanta ve dükkandan başka bir yerleşim yok. İsterseniz 2,5 km yürüyüşü göze alarak Oylat Şelalesi'ni görebilirsiniz ama biz gitmedik. Meydanda Oylat ismi ile ilgili efsane, alçı heykeller ile canlandırılmış. Efsaneye göre zamanın Bizans tekfurunun kızı ölümcül bir hastalığa yakalanınca babasının ölümünü görmemesi, ölüp yatması için ölyat denilerek buradaki mağaraya bırakılmış. Mağaradaki kaplıca suları kıza şifa olmuş ve iyileşmiş. O günden sonra Ölyat ismi Oylat'a dönüşmüş. Kaplıca, Roma döneminden beri kullanılıyor. Kaplıca ve özel banyo ücretleri konusunda bilgi aldıktan sonra acıktığımızı fark ediyoruz. Civarda zaten çok fazla seçenek yok. Yöresel bir lezzet olduğu için güveçte kaşarlı alabalık deniyoruz. Alabalık malum tatlı su balığı olduğu için yavan bir balık. Kaşar, mantar gibi malzemelerle daha yenebilir hale gelmiş. Yemek sonrası tok karnına kaplıcaya girmemek için otele dönüp biraz dinleniyoruz. Kaplıcalar 22.00'ye dek açık olduğu için vakit kısıtı yok. Ortak kaplıca havuzlarına giriş 5₺ ve kadın erkek şeklinde ayrılıyor. Ancak buralar özellikle hafta sonları aşırı kalabalık olduğu için minimum 2 saatliğine kiralanan jakuzili özel odaları tutmak daha mantıklı. Sıcaktan bunaldığınız zaman bu özel odanın tv de bulunan ek kısmında dinlenebilirsiniz.
We went to thermal region after cave. There was nothing except for a few hotels, restaurants and shops. If you want you can see Oylat Waterfall after a 2,5 km walking but we did not go. There was a revival of the legend related with the name of Oylat by plaster statues in the square. According to legend, the daughter of the feudal landlord of Byzantium was ill a malignant disease. She has been left this cave to death and not to seen her death by her father. The young girl recovered thanks to the thermal spring. After that day the name of Ölyat (die and rest) converted to Oylat. The thermal has been used since Roman period. After we took information about bath prices we realized that we were hungry. We tried a local option, trout with kashar cheese. Trout is not a very delicious sweet water fish. It became more eatable thanks to the ingredients like kashar, mushroom. After the meal we went to our hotel and rested. Thermal baths are open till 22.00. The entrance fee for the common pools was 5 ₺. There were man and woman parts. It will be more logical to rent the special rooms with hot tub for 2 hours. Because common pools are very crowded especially in weekends. You can also rest in tv section of special room.
Ertesi sabah şömine başında, doyurucu bir kahvaltı yaptıktan sonra tesadüfen şenlik ilanını gördüğümüz Hayme Ana Türbesi'ni ziyaret etmek için 50 km güneydeki Domaniç'e doğru gidiyoruz. Yer yer karlı yollardan geçtikten sonra Osmanlı'nın doğduğu yer olan küçük Domaniç'e varıyoruz. Şahsen Hayme Ana'yı daha önce duymamıştım. Ertuğrul Gazi'nin annesi olduğunu, Domaniç'e yerleşmeden önce Ankara'nın Haymana ilçesine de gittiğini ve buraya ismini verdiğini, hayme kelimesinin Arapçada çadır anlamına geldiğini ve bunun Türk boylarında boyun yöneticisini sembolize ettiğini bu gezide öğrendim. Hayme Ana'nın türbesi Domaniç'e bağlı Çarşamba köyünde. İçi oldukça bakımlı ama dış cephesi dökülmeye başlamıştı. Bu ziyaretin ardından geldiğimiz yoldan dönerek İznik'e yöneldik. Yol üstünde Yenişehir ilçesinde mola verip biraz burayı gezdik. İlçenin merkez meydanında yer alan tarihi saat kulesi ve ücretsiz ziyaret edebileceğiniz 18.yy dan kalma Şemaki Evi buradaki bazı ilginç yerler. Gezi sırasında doğal malzeme ile 1930'dan beri üretim yapan Dırancı Helvacısı'nı keşfettik. İçerideki amca sürekli helva çeşitlerinden bize kesip ikram etti.
Next morning we took off for Domaniç 50 km south to visit the tomb of Hayme Ana after a satisfying breakfast by fireplace. We arrived small Domaniç, the birth place of Ottoman Empire after snowy roads. I never heard Hayme Ana before. I learned she was the mother of Ertuğrul Gazi, before settled in Domaniç she also went to Haymana county of Ankara and named this name, the meaning of the word hayme means tent in Arabic and this symbolize the head of the clan in Turkish clan system in this trip. The tomb of Hayme Ana located in Çarşamba Village, Domaniç. The inside of the tomb was well-kept but its outer siding started to fall. Then, we headed for Iznik bu using same road. We made a brake in Yenişehir county and strolled here partly. The clock tower in the center square of the county and Şemaki House, free entrance from 18th century were interesting places to see. We discovered halva shop called Dırancı which has made production with natural ingredients since 1930. After we bought tahini halva we headed for Iznik.
Biraz tahin helvası alıp, İznik'e doğru devam ettik. İznik'te ilk işimiz, göl kıyısında yer alan Belekoma adlı otelimize yerleşmek oldu. Hemen ardından şehri keşfe başladık. Roma şehir planına göre tasarlanan ızgara planlı bir şehir olduğu için gezmesi çok rahat. Şehrin tarihi oldukça eskilere uzanıyor. Makedon General Lysimakhos, kazandığı zaferle şehri ele geçiriyor ve şehre eşinin adı olan Nikea ismini veriyor. Daha sonra surlar inşa edilince Rumca sur içi anlamına gelen -is eki isme eklenmiş ve İsnikea denilmeye başlanmış.Bu isim de zamanla İznik'e dönüşmüş. İlk durağımız şehrin iki ana caddesinin kesişiminde yer alan Aya Sofya Cami. Aslında kilise olarak inşa edilen yapı, Orhan Gazi'nin 1331'de İznik'i almasından sonra camiye çevrilmiş. İlk yapım tarihi tam bilinmiyor. 4.-8.yüzyıllar arasında inşa edilmiş. Pek çok deprem atlatan bu yaşlı yapı, en son Yunan işgali sırasında yakılmış. 2007'e dek çatısı bile yokmuş. Tartışmalı bir restorasyon sonrası 2011'de yeniden ibadete açılmış. Şu anda hem müze hem de cami olarak hizmet veriyor. Tarihindeki en önemli olay 787'de burada toplanan 7. Konsildir. Bu konsil sonrası ikonalara getirilen yasaklama kaldırılmıştır. Daha sonra şehrin kuzeyine doğru yürüyerek sırasıyla şehirdeki ilk Osmanlı cami olan minaresiz ve tek kubbeli, 1334'de yapılan Hacı Özbek Camisine gittik. Klasik cami mimarisinde farklı bu sade caminin hemen yanında Eşrefzade Cami bulunuyor. 2007'den beri ibadete açık olan bu cami öncekine kıyasla oldukça gösterişli ahşap süslemeleri ile ilgi çekici. Lefke Kapısı yakınında yer alan Şeyh Kutbuddin Camisi'ni dışarıdan görüyoruz. İznik Müzesi ise restorasyon sürecinde olduğu için zaten kapalı. Son durağımız ise oldukça özgün bir mimariye sahip, 1378-1391 yılları arasında yaptırılmış Yeşil Cami oluyor. Adını minaresinde bulunan yeşil renkli çini süslemelerden alan yapı, mermer işçiliği ile de dikkat çekiyor.
Our first job in Iznik became to checked in our hotel called Belekoma. Then we started to discover the city. It is very easy to stroll because it is a grid planned city acoording to Roman city plan. The history of the city is very old. Macedon General Lysimakhos was captured the city after his victory and give it the name of his wife, Nicea. After the construction of the walls -is affix was added to the name and became Isnicea meaning inside the wall in Greek. This name converted to Iznık by time. Our first stop was Hagia Sophia Mosque located at the intersection corner of two main streets. This building was actually constructed as a church and converted into mosque after conquered of the city by Orhan Gazi in 1331. The first construction date was not known exactly. It has been constructed between 4th-8 th century AD. This old building has been experienced a lot of earthquakes. It has been burned during Greek invasion. It has even no roof until 2007. After restoration, it has served both mosque and museum since 2011. The most important event in its history is the 7th Council arranged in here in 787. After this council, the prohibition applied for the icons has unbanned. Later we walked to th enorth of the city and visited the first Ottoman mosque in the city, Hacı Özbek Mosque,1334. It is a plain mosque without minaret and dome. Eşrefzade Mosque is next to this mosque. It is remarkable with its wooden ornaments. It has been opened to worship since 2007. We also saw the Şeyh Kutbuddin Mosque from outside. Iznik Museum was closed due to the renovation process. Our last stop became unique Green Mosque constructed between 1378-1391. Its name is coming from green tiles ornaments inside its minaret. Its marble labour was also impressive.
Tek akşam yemeği şansımızı göl kıyısında bulunan Çamlık Restoran'da değerlendiriyoruz. Hazır buraya gelmişken yöreye özgü bir şeyler yiyebilmek adına yayın balığı şiş sipariş ediyorum. Kılçıksız, tavuk kıvamında balık eti, iki şişte dört parça halinde servis ediliyor. Lezzet muhteşem değil ama sonuçta tatlı su balığı ve ızgara sebzeler ile gayet güzel yeniyor. Göle karşı sakin bir ortamda yemeğimizi yiyoruz ve artık dinlenmek için vakitlice otele dönüyoruz.
We used our only chance for dinner in lakeside Çamlık Restaurant. I ordered cat fish skever to taste local food. The spineless fish meat was served as two skewers and 4 pieces. Its texture was like chicken. Its taste was not perfect but it is a sweetwater fish and it was eaten nicely with grilled vegetables. We had a calm dinner by the lakeside and backed to our hotel to rest.
Ertesi sabah erkenden kalkıp kahvaltı öncesi göl kıyısında kısa bir keşif turu atıyorum. Kahvaltı sonrası otelden ayrılıyoruz. Yağmur yağdığı için şehri bu kez genelde araba ile turluyoruz. Sadece küçük Çiniciler Çarşısı'nı yaya dolaşıyoruz. Şehri çevreleyen 5 kmlik surlar harap hali ile bile etkileyici. Yenişehir, Lefke, İstanbul ve Göl adı verilen 4 ana kapıya sahip surlar zamanında şehri etkili bir şekilde korumuş. Günümüzde bu kapılardan Yenişehir ve Göl kapı tamamen yıkık. En gösterişli kapı ise İstanbul Kapı. Kapıyı iki tiyatro maskı süslüyor. Birer kadın ve erkeği sembolize eden bu maskların yine kent içinde bulunan antik Roma tiyatrosundan getirildiği düşünülüyor. Lefke Kapı da çok iyi durumda değildi ama onu restorasyona almışlardı.
I got up early and made a quick tour by the lakeside in the next morning before breakfast. We left the hotel after having breakfast. We strolled the city by car because of the rain. We strolled the Çiniciler Bazaar by foot. The 5 km lenghth city walls were impressive even they are ruined. The walls has 4 gates called Yenişehir, Lefke, Istanbul and Lake and protected the city in an effective way. The Yenişehir and Lake Gates are completely ruined now. The most charming gate is Istanbul Gate. Two theatre masks are decorated the gate. These masks are symbolizing the man and woman. Probably, they were moved from antique Roman theatre located also in the city. Lefke Gate was not also in a good condition but it has been renovated.
Artık tümüyle harabe halinde bulunan Koimesis Kilise'si ile Böcek Ayazması'nı dışarıdan gördükten sonra şehre hakim bir noktada bulunan Abdülvahap Sancaktar Türbesi'ne gidiyoruz. 8.yy.da şehre saldıran İslam ordusunun bir üyesi olan bu savaş kahramanı, şehit olduğu zaman bu tepeye gömülmüş. Türbe'nin panoramik bir İznik manzarası var ve Türk bayrakları ile donatıldığı için Bayraklı Dede olarak da biliniyor. Buradan sonra şehre hoşçakal deyip dönüşe geçiyoruz.
After we saw the ruined Koimesis Church and Böcekli holy spring from outside we went to Abdülvahap Sancaktar Tomb located in a dominant point to the city. He was a member of the islamic army attacked the city in 8th century. When he was martyred he was buried into this hill. The tomb has a panoramic Iznik view. It is also known as Bayraklı Dede due to the decoration of Turkish flags.
İznik, oldukça tarihi, kalıntılarıyla etkileyici ve gezmesi çok rahat olan bir şehir. Camilerin bir kısmının restorasyonu yapılmış ve turistik nokta haline gelmiş. Göl suları altında yeni keşfedilen 325'te 1.Konsil toplantısının yapılıp Hristiyanlıkta geçerli dört temel İncil'in ve Nikea Kanunları'nın belirlendiği Senatus Sarayı gibi veya sur dışında daha pek çok tarihi eser barındırıyor. Ayrıca 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul işgal edilince buradan kaçan Bizans hanedanı İznik'te Latin İmparatorluğu kurarak İstanbul geri alınıncaya dek Bizans'ı yaşatmış oldu. Yine de Aya Sofya Cami başta olmak üzere pek çok eserin yenilenmeye ve korunmaya ihtiyacı var. Şehrin genelinde bir bakımsızlık hakimdi. Mevsimden mi kaynaklı bilemiyorum ama çini dükkanlarının da çoğu kapalıydı.
Iznik is very historical, impressive with its ruins and very easy to stroll. One part of the mosques were restoration and became touristic spots. It has hold many historical values under the lake water like Senatus Palace where Nicea laws were determined and hold the meeting of 1 st Council in 325 or beyond the walls. Additionally, the Byzantine dynasty, escaped from invaded Istanbul during 4th crusade, has established a Latine Empire in Iznik until the Istanbul recaptured. Most of the city was neglected. A lot of historical places need to renovation and protection. #KanGurular