2015 yılı Şubat ayında eşimle Sırbistan'ın başkenti Belgrad (Beograd) şehrini keşfettik. Beograd, Slav dilinde beyaz şehir anlamına geliyor. Uçağımızdan inince şehir merkezine giden A1 nolu otobüse bindik. Kısa bir yürüyüşle ayırttığımız Central Park Residence adlı otelimize ulaştık. Otelin dış görünümü önce bizde hayal kırıklığı yaratsa da kaldığımız 4 gün boyunca merkezi konumu sayesinde burada rahat ettik. Öğleden itibaren şehri keşfe başladık. İlk durağımız Kalemeydan bölgesinde yer alan Belgrad Kalesini gezmek oldu. Kale 4-5 kapısı olan Tuna ile Sava nehirlerinin kesiştiği yere inşa edilmiş, oldukça kalın duvarlı bir yapı. Kalenin içinde askeri müze, Viktor Heykeli denen bir anıt, kültür merkezi, Petervaradin'de şehit olan Damat Ali Paşa'nın türbesi, 22 temmuz 1456'da Osmanlıların yaptığı Belgrad kuşatmasında Fatih'i yenen Hünyadi Yanoş anısına dikilen bir taş ve küçük bir kafe var. Ayrıca Japonya tarafından yaptırılan ama içinde su olmadığı için çalışma anına şahit olamadığımız ilginç bir çeşmeyi de görebilirsiniz. Hava oldukça soğuk olduğu için burayı gezerken kafesinde mola verdik.
We discovered Belgrade (Beograd) the capital city of Serbia with my wife. Beograd means White city in Slav language. After we got off our plane we went to city center with A-1 bus line. We arrived to our Hotel, Central Park Residence after a short walking. First the hotel frustrated us with its exterior appearance; then we got used to there thanks to its central location. We started to discover the city since noon. Our first stop became Belgrade Fortress located in the Kalemegdan Area. The fortress had 4-5 gates, thick walled, was builted at the intersection area of Danube and Sava rivers. There was a monument called Victor statue, cultural centre, the tomb of Damat Ali Pasha who was martyrised in the Petervaradin, a small stone erected for the memory of Hunyadi Janos defeated the Soultan Mehmet the conqueror in the Siege of Belgrade in 22 July of 1456 and a small cafe inside of the fortress. You can also see a small, interesting fountain but it was not worked because of lacking water built by Japan. We gave a small break at this cafe because of extremely cold weather.
Kalenin ardından yürüyüş mesafesindeki Knez Mihaliova Caddesi'ni gezmeye başladık. İstanbul'daki İstiklal Caddesi'nin minyatür bir kopyası denebilecek bu cadde şehrin kalbi ve araç trafiğine kapalı. Buraları toplu taşıma yerine yürüyerek dolaşmak daha mantıklı. Diğer yerler için tramvayı rahatlıkla kullanabilirsiniz.
We started to strolled Knez Mihaliova Street very near to Fortress. This street was a small copy of Istiklal Street in Istanbul. It was heart of the city and closed to traffic. It would be more logical to stroll this area by walking instead of public transport. You can use tram lines for other areas.
Karnımız acıktığı için Boutique adlı bir lokantaya gittik. Mekan iki katlı ve epey kalabalıktı. Ben günün çorbası olarak sebze çorbası ve risotto alırken eşim margarita pizza tercih etti. Lokantanın zengin bir menüsü var ve genel olarak yediğimiz her şey lezzetliydi. Bir kadeh şarabın da eşlik ettiği bu yemeğin maliyeti 2000 Sırp Dinarı (RSD) civarıydı. Bu arada 1 TL yaklaşık 36 RSD ediyor. Yemeğin ardından otelimize dönüp biraz dinlendik. Otel odamız küçük bir apart otel dairesi şeklindeydi ve epey aydınlıktı.
We went a restaurant called Boutique because we got hungry. The venue was two- storey and very crowded. I ordered vegetable soup and risotto; my wife preferred margarita pizza. It had a rich menu and almost everything was delicious in general. The cost of this meal was about. 2000 RSD including one glass of wine. By the way 1 TL equivalent about 36 RSD. After the lunch we went to hotel and rested for a while. Our room was an apart room and lighted.
Akşam yemeği için Skadarlija sokağında dolandıktan sonra otelimize yakın bir konumda olan Little Bay adlı opera salonu şeklinde dekore edilmiş bir yerde yedik. Skadarlija bölgesi yayalaştırılmış ve eski haliyle koruma altına alınmış bir sokak. Şehrin bohem yüzünü oluşturuyor. Mutlaka uğrayın derim. Yemek boyunca bir kadın sanatçı piyano eşliğinde canlı opera parçalarını seslendirdi. Doğrusu ilk kez bu kadar sanatsal bir yemek yemiş olduk. Önceki öğünden ötürü çok aç olmadığımız için peynir kroket, şopska salatası (bildiğimiz çoban salatanın peynir rendelenmiş hali) ve krompir dedikleri fırında kabuklu patates yemekle yetindik. Burada da yemek kalitesi ve porsiyonlar iyiydi. Yemeğin yanında bir şişe kırmızı ev şarabı da içtik. Yemek üstüne ise Sırpların ünlü içkisi rakijanın ayvalı olanından denedim. Bu yemek ise 2150 RSD tuttu.
After strolled Skadarlija Street we had our dinner in a restaurant called Little Bay. It was decorated like a opera house. Skadarlija area was also closed to traffic and under protection with its genuine situation. It composed of the bohemian face of the city. You must see it. A female opera singer performed live music throughout dinner. We had a very artistic dinner. Due to the we were not very hungry we only ordered shopska salad, (shepherd salad including grated cheese) cheese croquet and baked potato called krompir. The quality and portions of the food were nice. We drank a bottle of red house wine. I tried famous Serbian drink quincy rakija as digestive. The cost of this meal was 2150 RSD.
Ertesi sabah kahvaltı için pekara dedikleri fırın ile pastane arası küçük dükkanlardan birinde kıymalı börek yedik. Kahvaltı için ucuz ve doyurucu bir seçenek. Bugünkü ilk durağımız Aziz Sava Katedrali oldu. Balkanlardaki en büyük Ortodosk kilisesi olan bu yapının içi tadilatta olduğu için şantiye gibiydi. Bu nedenle burada fazla oyalanmayıp Nikola Tesla Müzesi'ne gittik. Burası oldukça ilginç bir yerdi. Tesla'nın elektromanyetik ile ilgili buluşlarının modellerinin bulunduğu müzede, önce Tesla'nın hayatıyla ilgili bir belgesel izletiliyor. Ardından rehber eşliğinde müzeyi gezip deney düzeneklerini deneyebilirsiniz. Elektriği daha yakından tanımak isteyenler için farklı bir müze. Giriş bileti 500 RSD idi.
Next morning we ate minced burek in a small bakery called pekara in general. It was a cheap and rich option for breakfast. Our first stop became Saint Sava Cathedral. It was the biggest orthodox church in Balkans. Due to it was in a renovation process so it was like a construction area. We went to Nicola Tesla Museum without messing around. It was a very interesting place. You can see the models of electromagnetic innovations of Tesla in here. First, we watched a documentary film about Tesla's life then we joined a guided tour and tried some mechanism of experiments. It was a different museum for people wants to learn electricity much closer. Entrance ticket price was 500 RSD.
Müzenin ardından Sava'ya göre çok daha yeni bir kilise olan Aziz Mark Kilise'ni gezdik. Tavandaki freskler ilgi çekici. Burası da Sava kadar olmasa da büyüktü. Ardından Monument adlı bir kafede ısınma ve dinlenme molası verdik.
We saw the newer church, Saint Mark Church according to Sava after visiting the museum. The frescos on the ceiling were impressive. It was also a big church not as huge as Sava. We gave a break in a cafe called Monument to rest and warm.
Akşam yemeği için Question Mark adlı eski ve yerel bir lokantayı tercih ettik. Dışarıda tipi varken çorba, şopska salatası, köfte, et ve biradan oluşan menümüze yumulduk. Buradaki yemeğimizde de iki yerli sanatçı canlı müziklerini icra ettiler. Buranın halkı müzik eşliğinde yemek yemeye düşkün. Et yemeklerinin porsiyonları yine kocamandı. Yemek sonrası Mali Princ adlı mekanda pasta eşliğinde Türk kahvelerimizi içtik.
We preferred a local and old restaurant called Question Mark for dinner. We ate our menu comprised of soup, shopska salad, meatball, meat and beer while it was snowstorm. Two local musicians performed their live music again during dinner. Local people were fond of listening music while they were eating. The portions were again huge. We drank our Turkish coffees in a venue called Mali Princ with dessert after dinner.
Ertesi sabah kahvaltı için otele yakın bir konumda keşfettiğimiz Dukat adlı Türk lokantasına gittik. Dukat, Gaziantep kökenli bir lokanta ve Belgrad'ta beyran, baklava bulabilmek ilginç ve hoştu. Kahvaltı olarak beyran ve peynirli omlet yedik. Bir porsiyon baklavayı bölüştük.
Next morning we went to a Turkish restaurant called Dukat for breakfast. Its location was very near to the hotel. Dukat had an origin of Gaziantep. It was nice and interesting could be found beyran and baklava in Belgrade. We had a breakfast with omelette and beyran. We shared on portion baklava.
Bugün hava daha güneşli ve açıktı. Hedefimiz şehre yakın bir bölge olan Zemun'du. Otobüsle yarım saat içinde Zemun'a vardık. Burası Belgrad'ın kasvetli ve eski havasından oldukça farklı, az katlı evlerin olduğu, nehir kıyısında daha renkli bir bölgeydi. Sokaklarında gezindikten sonra arnavut kaldırımlı yokuşlarından çıkarak tepede bulunan Gardos adlı kuleye ulaştık. Kapısı kilitli olduğu için içine giremedik ama bulunduğu noktadan kasabanın manzarası çok güzeldi. Buraya kadar çıkmışken kulenin yanı başındaki Fat Cat adlı pubda Kozel birası içip dinlendik. Daha önce Türkiye'de içip beğenmediğim birayı burada afiyetle yuvarladım.
Today the weather was sunny and cloudless. Our target was a neighbour area called Zemun. We arrived to Zemun in half an hour by bus. There was a more colourful area by the riverside, very different from old and gloomy Belgrade with its low storeyed houses. We climbed by passing cobblestoned streets and arrived to the tower called Gardos located on the top. Its door was locked so we could not enter it but the view of it was very beautiful. We rested in a pub called Fat Cat by drinking Kozel brand beer. I tried this beer in Turkey before but I did not like it but I easily drank it in here.
Şehre döndükten sonra akşam yemeği için tercihimiz Dva Jelana yani iki geyik anlamına gelen çok eski bir lokanta oldu. Skadarlija Sokağı karşısında bulunan bu mekan 1832'de kurulmuş. İçerisi ahşap ağırlıklı, koyu bir dekorasyona sahip. Kalabalık zamanlarda canlı müzik de oluyormuş. Bizim gittiğimiz akşam oldukça sakindi. Tek müşteri bizlerdik. Burada yemek öncesi sıcak sıcak verilen ekmekler dikkat çekiciydi. Ev şarabı eşliğinde alabalık ve köfteli bir yemek yedik. Şopska salatası standart hale geldi zaten. Hesabı öderken kredi kartı sorun çıkartınca nakit ödemek zorunda kaldık. Bu yüzden tedbirli olmanızda fayda var. Yemeğin ardından Eis Morris adlı küçük dondurmacıya gittik. Buranın giriş katında TCDD'den alınma, Türkçe sigara içilmez yazısı görmek bizi çok şaşırttı. Üst katına oturup lezzetli dondurmaların tadına bakabilirsiniz.
After back to the city we preferred a very old restaurant called Dva Jelena. It means two deer. It was established in 1832 and next to the Skadarlija Street. Its decoration was mainly wooden and dark colored. There were performing live music in crowded times. It was very calm when we went there. We were the only customers. Hot breads serving as appetizer were remarkable. We ate trout and meatball with house wine. Shopska salad became a standard for us. We could not pay the bill by credit card. We paid as cash so you should be prepared for paying cash. We went to small ice cream shop called Eis Morris. When we met a sign of smoking is prohibited in Turkish belonging to Turkish State Railways at the entrance floor we surprised. You can taste delicious ice cream kinds by sitting upper floor.
Ertesi gün buradaki son günümüzdü. Eşyalarımız toplayıp, odamızı boşalttık. İlk önce otelin sokağında bulunan, şehirdeki tek cami olan Bayraklı Cami'ye uğradık. Kahvaltımızı Love Coffee adlı mekanda yaptık. Çay eşliğinde omlet yedik. Burada çayları mutlaka limon ve balla birlikte servis ediyorlar. Kalan vaktimizi iyi değerlendirmek istiyorduk. Öncelikle öğle yemeği için Sava nehri kıyısında bulunan Communale adlı İtalyan lokantasına gittik. Burada caprese ve makarna yedik. Daha sonra Belgrad Kalesi içinde dolanıp, Kalemegdanska Terasa adlı lokantaya gittik. Tok olduğumuz için kokteyl eşliğinde tatlı yedik. Atmosferi şık ve otantik bir mekandı. Uçuş saatimiz yaklaştığı için dönüş otobüsüne binip havaalanına gittik.
Next day was our last day. We checked out our room. We dropped by to the only mosque in the city, Bayraklı Mosque. We made our breakfast in the venue called Love Cafe. We ate omelette with tea. Teas were always serving with lemon and honey. We wanted to spend our remaining time. We went to Italian restaurant called Coomunale by the riverside of Sava. We ate caprese and pasta. Then, we again strolled in Belgrad Fortress. We went to a restaurant called Kalemegdanska Terasa. We were fulled so only ate dessert with cocktail. It was an elegant and authentic place. Our flying time was not late so we returned to the airport by bus.
Belgrad çok tarihi bir şehir. Şehirde hem eski model tramvay ve troleybüsler var hem de daha modern versiyonları çalışıyor. Halkın refah düzeyi düşük. Çoğu bina eski ve bakımsız. Hatta NATO bombardımanı ile vurulan bir eski Savunma Bakanlığı binasını onarmak yerine aynen bırakmışlar. Sırp mutfağında bizde de olduğu gibi et ve börek çeşitleri yaygın. Yani aç kalmanız mümkün değil. Porsiyonları fazlasıyla büyük, lezzetli ve ucuz. Sava Nehri kıyıları yaz aylarında daha güzel olacaktır. Buna eminim. Kış mevsiminde gittiğimiz için hava erken kararıyordu ve soğuktan dolayı fazla dolaşan insan yoktu. Kışın gidecek olursanız sıkı giyinmeyi ihmal etmeyin. Kuvvetli bir karasal iklime sahip çünkü burası. #KanGurular Erşen T.
Belgrade is a very historical city. The old and new models of trams and trolley buses were in us e in the city. The welfare level of the people was low. Most of the buildings were old and uncared. The old ministry of defence building was remained in the same condition after Nato bombardment. The meat and burek kinds were common in Serbian cuisine. It is impossible being hungry. Portions were very big, delicious and cheap. The banks of Sava will be nicer in summer time. We visited in the winter time so days were short and the weather was cold. If you visit here in winter do not neglect wearing heavy. It had a strong continental climate. #KanGurular