Simi (Sömbeki) adası aslında Marmaris'e çok yakın olsa da sadece Bodrum yoluyla Türkiye'ye ulaşımı mevcut. 2014 Ağustos ayında Mikonos'tan sonra burada iki gece kaldık. Adanın yüzölçümü 57 km2 nüfusu 2500 civarında. Simi, diğer Yunan adalarının aksine daha sarp, daha yeşil ve özgün bir mimariye sahip. Klasik mavi beyaz evler yerine daha renkli neoklasik tarzda evler var genelde. Adanın merkez limanı geniş bir C harfini andırıyor. Kıyı şeridindeki ve yamaçlardaki evler bu limana doğru bakıyor. İlk bakışta ada çorak gibi görünse de özellikle güney tarafına gittikçe orman miktarı artıyor.
Symi (Sömbeki) island is actually near to Marmaris but there is only arrival connection for Turkey via Bodrum. We stayed here for two nights on August 2014 after Mykonos trip. The area of the island is 57 km² and its population about 2.500 people. Symi is more steep, more green area and having a more original architecture style contrary to other Greek islands. There were neoclassic shaped houses in the island instead of white-blue houses. The main harbour of the island was looking like a wide C letter. The houses located on the sea shore and slopes were facing to this harbour. Although the island was looked like very barren at first sight the quantity of greenery was increase towards the south way.
Adaya deniz yoluyla vardıktan sonra ilk işimiz otelimizi bulmak oldu. Helena Otel deniz kıyısında 4 odalı minik bir oteldi. Otele yerleştiğimizde akşam olmuştu bile.
We arrived the island via sea bus and found our hotel. Hotel Helena was a small boutique hotel at sea side with four rooms. It was dark when we checked in the hotel.
İlk akşam yemeğimizi iskeledeki tarihi saat kulesine yakın bir lokantada yedik. Denize sıfır konumdaki mekanda kalamar, karides, midye ve balık yedik. İsterseniz buraya gelmeden önce yine sahilde bulunan ve Türkler arasında epey popüler olan Manos adlı mekana da gidebilirsiniz. Ancak fiyatları daha yüksekti. Yemeğin ardından başka bir kafede kahvemizi içip yürüyüş yaptık. Ertesi sabah ilk işimiz limandan dolmuş gibi kalkan teknelerden birine binip, adadaki farklı koylarda yüzme turuna çıkmak oldu. Tekne, sırayla tüm koylara uğruyor ve gün boyu değişik koyları görüp denize girme imkanınız olduğu için bu tura mutlaka katılın derim. Üç farklı koyu görmüş olduk.
We had our dinner in a restaurant located near historical clock tower in the harbour. We ate calamary, shrimp and fish in here. You can also go to the another restaurant called Manos. There was also sea side and popular especially among the Turks but its prices were more expensive. We drank a cup of coffee after dinner and strolled. We got on one of the water taxis and started to see the different bays of the island in the next morning. The boat was wandering between bays and we made a swimming tour. We saw 3 different bays thanks to this boat along the day.
İlk koyda küçük bir kilise haricinde herhangi bir tesis yoktu. Bu nedenle içme suyunuz mutlaka olsun. Kıyıdaki keçiler eşliğinde denizde yüzdük.
There was no facility except a small church in the first bay. So do not neglect to carry your drinking water. We swam for a while. There were many goats on the shore.
İkinci koy biraz daha gelişmiş, çakıl taşı bir plaja sahip olan Nanou beach idi. Kıyıdaki küçük lokantada keçi eti denemenizi öneririm. Burada da keçiler sizi yalnız bırakmıyor.
The second bay was more developed and a pebble beach called Nanou. I suggest to try goat meat at the small tavern on the shore. The goats were accompany you.
Üçüncü koy ise içlerinde en gelişmiş olanıydı. Beton platformlardan denize giriliyordu. Şezlong ve şemsiyeleri mevcuttu. Koydaki tesiste kokteyl içme imkanı bile vardı. Koyun ortasında bulunan adada küçük bir kilise var. Yüzerek ulaşabilirsiniz. 4 saat kadar süren deniz keyfimizin ardından tekne bizi aldığı yere bıraktı.
The third bay was the most developed one. You can swim by using the concrete platforms. There were sun beds and umbrellas. You had an opportunity drinking cocktail in the facility located at the shore. There was a small church on the islet located in the middle of the bay. You can arrive there by swimming. The boat returned us to the same spot after 4 hours.
İkinci akşam yemeğimizi Taverna Meraklis adlı mekanda yedik. Oldukça kalabalıktı. Dışarı konmuş masalardan birine oturduk. Cacıki, tarama, kalamar tava, balık çorbası ve peynir saganaki söyledik ufak boy uzo ile birlikte. Mekanın samimi bir havası vardı. Ertesi gün son günümüzdü. Sabah erkenden otobüsle Pedi adlı koya gittik. Sığ suya sahip, oldukça durgun bir denize sahip bir koydu. Merkeze 2-3 km mesafede.
We had our second dinner in a restaurant called Tavern Meraklis. There was very crowded. We ordered tsatsiki, mashed roe, fried calamary, fish soup, small ouzo and cheese saganaki. The atmosphere of the venue was cosy. Next day was our last day. We went to the Pedi Beach by bus early in the morning. There was a shallow and calm watered bay. It was 2-3 km away from centre.
Öğle saatlerinde merkeze geri dönüp bu kez Panormitis Manastırı'na giden bir otobüse bindik. Adanın güney batı kıyısında yer alan bu manastıra 45 dakika süren tüm adayı kateden bir yolculuktan sonra ulaşabilirsiniz. Manatsır oldukça bakımlı ve ziyaretçisi fazlaydı. 18.yüzyılın başlarında Venedik stiliyle inşa edilen manastıra daha sonra İtalyanlar ilave binalar eklemişler. Burada keyifli zaman geçirebilirsiniz.
We returned to centre at noon and we got on a bus heading in to Panormitis Monastery. You can arrive this monastery located on the south east shore of the island by minibus in 45 minutes. The monastery was so well-kept and there were so many visitors. It was built with Venice style in the beginnings of 18th century. Then Italians were added additional buildings to it.
Aynı minibüsle merkeze döndükten sonra kalan kısıtlı zamanımızı adayı gezerek geçirdik. Batı yönünde limandan sonraki ilk koy olan Nos Beach'e gittik. Tepedeki kiliseden manzarayı gördükten sonra kısa süreli suya girip çıktık. Hafif bir yemeğin ardından otele uğrayıp eşyalarımızı aldık. Bodrum için yola çıkan teknemize binip adaya veda ettik.
We returned to the center by the same minibus. We wandered the remain of the island in our limited time. We went to the Nos Beach. We swam shortly after watched the view from the church located on the beach. Then we took our luggages from the hotel. We got on the boat heading in to Bodrum and said goodbye to Symi.
Özetleyecek olursam;
Limanda bulunan 1880'den kalma saat kulesi oldukça estetik.
Günümüzde kafe olarak kullanılan bir evde, 8 Mayıs 1945'te Almanların adayı Müttefiklere teslim etmesini öngören bir anlaşma imzalanmış. Bu olayın anısına evin duvarında bulunan bir plaketi görebilirsiniz. Kafenin adı Los.
Farklı renklere sahip, yamaçlara serpilmiş neoklasik evler bir Yunan adası için değişik bir özellik.
Adanın arka ucunda yer alan Panormitis Manastırı'na mutlaka gidin.
Adaya özgü, kuruyemiş misali çıtır çıtır yenen karidesleri es geçmeyin. #KanGurular Erşen T.
To sum up;
The clock tower located in the harbour was built in 1880's and very esthetic.
There was a small house. It was using as a cafe now. The name of the cafe was Los. There was a treaty signed on 8 May 1945 giving the island to Allies from Germans in this house. There was a plaque on the wall of the house for the memory of this event.
Neoclassic style colorful houses were sprinkled to the slopes was a different speciality for a Greek island.
Do not forget to visit the Panormitis Monastery.
Try the symi style small shrimps like nuts. #KanGurular