Bu yaz için hangi Yunan adasını seçeceğim konusunda biraz araştırma yaptım ve sonunda hakkında pek kimsenin bilmediği Tilos adasında karar kıldım. Tilos, Onikiadalar’dan bir tanesi. Ülkemize yakın sayılır ama turistik bir yer olmadığı için pek popüler değil. Kos’un güneyinde Rodos’un kuzey batısında ters S şekliyle sakince uzanıyor. Efsaneye göre Tilos Apollo ile Alias’ın oğluymuş. Hasta olan annesini tedavi emek için adaya gelmiş ve buradaki bitkileri tedavi amaçlı kullanmış. Annesi iyileşince de adaya geri dönüp Apollo adına bir tapınak yapmış. Adanın ismi buradan geliyor. Zaten günümüzde de ada bitki örtüsünün zenginliği ile biliniyor. Adaya giderken gün kaybetmemek için uçakla önce Atina’ya oradan da Rodos’a uçtuk. Rodos’tan feribotla 2,5 saat sonra adanın Livadia limanına yanaştık. Otelimiz Eristos adlı koyda olduğu için nasıl ulaşacağımızı düşünürken otel sahibinin aracıyla bizi almaya geldiğini fark ettik.
I have made some research on which Greek island should I chose for this summer and finally I decided to the island called Tilos not known much by nobody. Tilos is one island of Dodecanese. It is not far from our country but it is not so popular due to it is not known much. It lies calmly in the south of Kos; northwest of Rhodes. According to legend, Tilos is the son of Apollo and Alias. He has come to the island to search cure for his ill mother and used the herbs in here used for cure. When his mother cured, he backed to the island and built a temple in the name of Apollo. The name of the island is coming from here. The island has already known with the richness of its vegetation. We flied first Athens then to Rhodes not to lost time. We went to Livadia Port from Rhodes after 2,5 hours by ferry. When we were think about how we arrive our hotel located at Eristos Beach, we realised the owner of the hotel has come to port with his vehicle to meet us.
Eristos koyunda tercih ettiğimiz otel dışında ufak bir tesis daha var. Onun dışında bir yerleşim yok. Koydaki plaj adanın en uzun plajı ve çakıl-kum karışık. Otele ait şezlong ve şemsiyelerden faydalanabiliyorsunuz. Otelin havuzu da vardı ama şansımız arızalı olduğu için suyu boşaltılmıştı. Bu nedenle konaklama fiyatında küçük bir indirim yaptılar. Haziran ayı ada için sezonun başlangıç zamanı. Ay ortasında tenhaydı diyebilirim. Yerleşik nüfus zaten 800 kişi. Bu sayı turistlerle birlikte en fazla birkaç bine ulaşıyor. 63 kilometrekarelik yüzölçümünü düşününce bu sayı az kalıyor. Ada genel olarak çorak. Kuzey tarafı biraz daha yeşillik. Bol miktarda keçi var. Hatta insan sayısından fazla keçi var diyebilirim. Lokanta menülerinde oğlak yemekleri sıkça karşınıza çıkıyor. İlk gece yolda uzun süre geçirdiğimiz için yorgunduk. Yemeği otelde yiyip yattık hemen.
There is another small facility in Eristos Bay except our hotel. There is no settlement except that. The beach of here is the longest beach of the island. It is sand and pebble mixture. You can utilise from sun beds and umbrellas belongs to the hotel. There is a pool at the hotel but its water has emptied because of its fault. They made a small discount in our accommodation fee. June is the beginning time of the season. So, it was calm in the middle of the month. Its local population is already 800. This number is increase maximum to a few thousands. When you think about the acreage as 63 km² this number remains low. The island is usually barren. Its north side is greener. There is plenty of goats. Even their number is more than human population. The baby goat foods is often meets you in the menus of taverns. We were tired on our first night due to we spent long time on the way. We had dinner in the hotel and slept.
Ertesi sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra denize girmek için Livadia’ya gittik. Kahvaltıda çay, kahve, portakal suyu eşliğinde yoğurt, sucuk, hindi eti, peynir, bal, tereyağı ve reçel çeşitleri veriliyor. Günde birkaç kez çalışan otobüsle ulaşım mümkün. Sadece erken biten son otobüsü kaçırmamak lazım. Livadia plajı limandan itibaren uzanan taşlık bir koy. Koy boyunca taverna ve oteller dizili. Bunlardan Nautilos’ta Simi usulü karides, hamsi, pizza yedik. Deniz hemen derinleşiyor. Kıyıdan kısa mesafede sazlıklar başlıyor. Su oldukça temiz. Denize giren sayısı ise oldukça az. Arada açığa demirleyen birkaç tekne görüyorsunuz o kadar. Akşamüstü son otobüse yetişip deniz keyfine Eristos’ta devem ettik. Buranın deniz tabanı çok değişikti. Geniş ve yassı kaya parçalarından oluşuyordu. Kayaların arasında yarıklar ve düzensiz kabartılar vardı. Su aynı şekilde çok temiz ve daha sakin bir plaj. Akşam yemeği için sizi araçla gelip alan ve bırakan To Castro adlı mekâna gittik. Buraya her akşam 19.30’da Livadia’dan araç kalkıyor. Bu lokanta Megalo Horio adlı köyde bulunuyor. Arka tarafında köyün tepesinde yer alan Rodos şövalyelerinden kalan bir kale kalıntısı; ön tarafında ise Eristos koyu manzarası var. Yemek olarak ciğerli, iç pilavlı oğlak tercih ettim. Bazı et parçalarının kurumuş olması dışında güzel bir yemekti. Porsiyon oldukça büyüktü. En azından 1,5 porsiyondu. Bitiremediğim kısmı kedilerle paylaştım. Ayrıca kalamar tava, köfte ve Dakos salatası aldık. Manzarasından ve ortamından ötürü gidilmesi gereken bir taverna. Tavernaya tepeden bakan kale kalıntısını görmek isterseniz araç yolu olmadığı için 45 dakikalık bir tırmanışı göze almanız gerekli. Adanın en yüksek noktalarından biri olduğu için panoramik bir manzarası olduğu kesin. Günümüzde kaleden geriye sadece dış savunma duvarları kalmış. Köyün doğu tarafında Messaria adında bir kale kalıntısı daha varmış. 1366’da yine Rodos şövalyeleri tarafından yapılmış. İçinde eski bir şapel ile bazı fresk kalıntıları bulunuyormuş. Çocukla birlikte yürüyüş yapma imkânımız olmadığı için burayı da göremedik.
Next morning we went to Livadia after we had breakfast in the hotel. There are yoghurt, sujuk, turkey, cheese, honey, butter and jam kinds with tea, coffee, orange juice in the breakfast. You can use the bus working for a few times along day for transportation. You should not miss the last bus on the early hour. Livadia is a pebbled beach lies from the port. Taverns and hotels ordered along the bay. We ate Symi style shrimp, gavros and pizza in one of them, Nautilos. The sea is deepening immediately. Reed field is not far from shore. The water is very clear. The number of swimming people was very few. You can see a few boats anchoring in open sea. We continued sea enjoy at Eristos in afternoon. Its sea base is very different. It composed of wide and smooth rock pieces. There were cracks and untidy ridges between rocks. The water is also clear and calmer beach. We went to a restaurant called To Castro, which you pick up with a vehicle and drop back, to your place. It is located at the village called Megalo Horio. It departs a service from Livadia on every evening at 19.30. It has Eristos Bay view on the front side; a castle ruin remaining from Rhodes knights on the backside. I preferred baby goat with seasoned rice with liver. It was a nice food except some dried meat pieces. Its portion was very big. It was 1,5 portion at least. I shared the part that I could not finish. We also offered Dakos salad, fried calamari and meatball. It is a tavern deserves visiting thanks to its atmosphere and view. If you want to see the castle ruin, looking the tavern from upside you have to face a 45 minutes climbing. There is no road for there. It has definitely a panoramic view due to it is one of the highest points of the island. Only external fortification walls have remained for today. There is another castle ruin called Messaria on the east side of the village. Rhodes Knights have built it again in 1366. It has some fresco remnants and a small chapel inside of it. We could not see also here because of there is no walking chance with our child.
Adada Livadia ve Megalo Horio dışında 1950’lerde terkedilmiş Mikro Horio adlı dağlık bir köy ile balıkçı kasabası olan Agios Antonios var. Mikro Horio’da sadece geceleri açık olan bir bar dışında yerleşim hiç yok. Hayalet köy modunda bir yer. O bar da sezon yeni başladığı için henüz faaliyete geçmemişti.
İkinci gün kahvaltı sonrası yine Livadia’ya gittik. Bu kez Armenon Lokantası’nı denedik. Burada sipariş ettiğimiz saganaki peyniri klasik bir tercihti. Marmelat eşliğinde sunulan talagani peyniri ızgarada pişirilip geliyor. Oldukça beğendim. Mutlaka deneyin derim. Çocuklar içinse yine ızgarada pişen burger köftesi boyutlarında ekmeksiz bir köfte seçeneği mevcut. Patates kızartması eşliğinde geliyor. Tatlı olarak ise dondurma eşliğinde sunulan portakallı kek denedik. Bu da oldukça başarılı bir tatlıydı. Son otobüsle otele dönüp yine denize girdik. Akşam yemeği içinse otele yürüyüş mesafesindeki tek seçenek olan En Plo adlı mekânı denedik. Bahçeli, salaş bir lokanta. Burada peynir topu, ızgara ahtapot, tuna balığı ve ev şarabı sipariş ettik. Tuna balığı oldukça koyu renkliydi ve görünüş olarak ete benziyordu. Diğer yiyecekler lezzetliydi.
There are an abandoned in 1950’s mountain village called Micro Horio and fisherman village called Agios Antonios except Megalo Horio in the island. There is no settlement in Micro Horio except the bar opening only nights. It is like a ghost village. The bar is not working because the high season has not started yet.
We again went to Livadia after breakfast on the second day. We tried Armenon Restaurant for this time. Saganaki cheese that we ordered here was a classical choice. Grilled talagani cheese is serving with marmalade. I liked it very much. I advise you to try it. There is also a meatball option in the size of burger patty without bread for kids. It services with fries. We tried orange cake with ice cream as dessert. It was a very successful dessert. We backed to hotel by last bus and swam again. We tried the venue called En Plo, which is walking distance from the hotel for dinner. It is a booth, garden restaurant. We ordered cheese balls, grilled octopus, tuna fish and house wine. Tuna fish was very dark coloured. It seemed meat. Other foods were delicious.
Ertesi gün Livadia’ya gittiğimizde Agios Nikolaos adlı kiliseye girmeyi denedik ama yine kapalıydı. Hırsızlık olaylarından ötürü kiliseleri genelde kapalı tutuyorlarmış. Sweet Corner adlı bir mekândan waffle denedik. Porsiyonları oldukça büyüktü. Tek başınıza iseniz bitirmekte zorlanabilirsiniz. Burada dondurma ve cheesecake de vardı. Yemek için yine Nautilos’u tercih ettik. Fırınlanmış feta peyniri, cacıki ve kabak kızartma yedik bu kez.
When we went to Livadia on next day, we tried to visit the church called Agios Nikolaos but it closed again. Churches usually are keeping closed because of thieves. We tried waffle in a venue called Sweet Corner. Its portion was huge. There were also ice cream and cheesecake. We again preferred Nautilos for lunch. We ate baked feta cheese, tzadziki, and fried zucchini.
Akşam yemeği için yine To Castro’ya gidecektik ama servis saati geç kalacağı için buradan vazgeçtik. Otele 1,5 km mesafede Filoxenia adlı bir tavernayı aradım. Oranın sahibi de aracıyla bizi alıp bıraktı. Burası daha gözden uzak bir mekân olduğu için sakindi. Bizden başka müşterisi yoktu. Soğuk balık salatası, dakos salatası, patates kızartması, kabak çiçeği dolması ve imam yani imambayıldı sipariş ettik. Menüsü çok zengin değil ama bir aile mekânı ve samimi bir sahibi var. Mekânın adı Yunancada misafirperverlik anlamına geliyormuş. Adını yansıtan bir yer olduğu kesin. Kabak çiçeği dolmasını özellikle beğendim. İç harcında pirinç yerine havuç rendesi ve beyaz peynir vardı. Patatesler de çoğu yerde olduğu gibi elde kesilmişti. O bahçenin ürünleri olduğu için çok lezzetliydi. İmambayıldı soğuk olarak sunulur diye beklerken, sıcak bir yemek olarak geldi. Soğan ve maydanoz ilavesiyle hazırlanan kılçıksız balık güzel bir meze olmuştu.
We wanted to go To Castro for dinner again but we gave up from here due to there was no service. I called Filoxenia tavern 1,5 km away from hotel. Its owner picked up us. Here is calmer and secluded venue. There were no customers except us. We ordered cold fish salad, fries, dakos salad, stuffed squash blossoms and imam (stuffed eggplant). Its menu is not very rich but it is a family venue and its owner is sincere. The meaning of the name of the venue is hospitality in Greek. It reflects its name. I especially liked the squash blossoms. It was consisting carrot and white cheese instead of rice. Potatoes were hand cut like many places in the island. There were very yummy due to their own product. Stuffed eggplant serviced as hot. Fish without bone prepared by adding onion and parsley.
Ertesi gün son günümüz olduğu için görülmesi gereken yerleri görmeye ağırlık verdik. Sabah erkenden kalkmamıza rağmen ilk otobüsü kaçırdık. Neyseki bizi Megalo Horio’ya götürecek bir araca otostopla bindik. Köye varınca Palio Meraki adlı bir kafede mola verip bir şeyler yedik. Taksiyarhis Kilisesi’ne komşu, hoş bir mekân. Dekorasyonu ve çalan müzikler hoşuma gitti. Küçük belediye binasını müzeye çevirmişler. Burayı gezmek için yolun karşısındaki resmi bir ofise gidip kapıyı açtırmanız gerekiyor. İsterseniz kiliseyi de gezdiriyorlar.
Müzede 1971’da Charkadio Mağarasında bulunan fosilleşmiş cüce fil kemikleri sergileniyor. 50.000 yıl kadar önce filler burada ortaya çıkmış ve MÖ. 4000 civarında nesilleri tükenmiş. Muhtemelen Nisiros’ta yaşanan volkanik bir patlama sonrası nesillerinin tükendiği düşünülüyor. Aslında bu filler Anadolu’da yaşarken depremler sonrası koparak adaya dönüşen toprak parçasında mahsur kalmışlar. Yiyecek kaynakları sınırlı olduğu için zamanla boyları ufalmış. Normal bir filin boyu 4 metre civarındayken burada bulunan iskeletler 1 metre boyunda.
Daha sonra kiliseyi de hızlıca geziverdik. Dışarıdan beyaz boyalı, sade bir mimarisi varken iç kısmı epey şatafatlıydı. Kilisenin inşa tarihi 1827. Dini festivallerde avlusunda kutlamalar yapılıyormuş.
Next day is our last day so we mainly tried to see interesting places. Although we got up early, we missed the first bus. We made hitchhiked for the vehicle taking us to Megalo Horio. When we arrived the village, we snacked something in the cafe called Palio Meraki. It is a nice venue near the Taxiarchis Church. I liked its decoration and playing tunes. You should go to official bureau and ask them to unlock it. If you want, they also provide to see the church.
Fossilized dwarf elephant bones found at Charkadio Cave in 1971 exhibited in the museum. Elephants have emerged 50.000 years ago and they extinct about 4000 years ago. Probably, a volcanic eruption experienced at Nisyros Island cause this. Actually, these elephants were stuck in this piece of land that is detached from Anatolia because of earthquakes. Their sizes have shrunk due to the limited food resources. The height of a normal elephant is about 4 meters; the height of the bones found in here is about 1 meter. Then we strolled the church fast. Its white painted architecture was plain from outside; but its inside is very ornate. Its building time is 1827. They made celebrations in its yard during religious days.
Sonraki otobüsü yakalayıp otele döndük ve kahvaltımızı yaptık. Daha önceden anlaştığımız gibi otel sahibi Michalis bizi Saint Panteleimon Manastırı’na götürdü. Adanın kuzeybatısında bir tepede bulunan, dar bir yolla ulaşılan manastır Eristos’a 10 km mesafede. Daha önce Poseidon tapınağının bulunduğu yere 1470’de yapılmış. Dışarıdan bir kaleyi andırıyor. Asırlık ağaçların gölgeleri bahçesini kaplıyor. İçeride yenileme yapıldığı için tümüyle gezemedik. Girişte tazyikli bir su kaynağı akan çeşme var. Etrafında bulutların alçaldığı manzarasıyla sanki Karadeniz’deymiş gibi hissettirdi bize. Etraf oldukça yeşillik ve her yer sarp. Normal zamanlarda sakin olan manastır, 25-27 Temmuz döneminde Saint Panteleimon onuruna yapılan festival nedeniyle kalabalık kutlamalara ev sahipliği yapıyormuş. Bu kutlamalarda içecekler ücretliymiş. Ancak keçi eti ve patates yemeği ziyaretçilere ücretsiz dağıtılıyormuş. O kadar kalabalık oluyormuş ki manastıra giden yolda birkaç kilometrelik araç kuyruğu oluyormuş.
We backed to hotel catching the next bus and had breakfast. The owner of the hotel; Michalis brought us to the Panteleimon Monastery as we talked before. Monastery is 10 km away to Eristos, arrived by a narrow road, located on a hill on the northwest of the island. It was built on the place of Apollon Temple had before in 1470. It looks like a fortress from outside. The shadows of the centenary trees are covering its garden. We could not see the entire place due to renovation works continue. There is a fountain flowing pressurised water at the entrance. The view covered with falling clouds. It was like Black Sea view. The neighbourhood is very green and steep. The monastery has hosting crowded celebrations on between 25-27th of July every year held in the honour of Saint Panteleimon. The beverages paid in these celebrations. Goat and potato food distributed to the visitors as free. There were a vehicle queue as a few kilometres on the road towards to monastery because of crowd.
Odamızı boşalttıktan sonra Michalis bizi Livadia’ya bıraktı. Adadaki son saatlerimizi Omonia adlı kafede geçirdik. Burada güveçte ahtapot, saganaki ve ev şarabı sipariş ettik. Ahtapot büyükçe bir porsiyon olarak geldi. Sirkeli, lezzetli bir tadı vardı. Köy meydanına bakan, gölgesi bol bir kafe. Kafe diyorum ama menüsü oldukça geniş. Uzun süre burada oturup dinlenebilirsiniz.
After we checked out, Michalis took us to Livadia. We spent last hours in the island at the cafe called Omonia. We ordered octopus stew, saganaki and house wine in here. The potion of octopus was enormous. It was tasty. It is a shadowy, looking to village square. Its menu is rich. You can sit and relax here for a long time.
Adayı genel olarak özetleyecek olursam; adada tek bir anayol var. Livadia ve Eristos dışında Plaka, Lethra, Skafi, Agios Sergios, Theologos, Stavros plajları da var. Ancak buralara ulaşmanız için yürümeniz gerekiyor. Dolayısıyla araba kiralamanın pek bir anlamı yok. Araba kiralamasak da fiyat sormuştuk. Günlük 30€ civarında bir maliyeti var. Adada tek bir benzin istasyonu var. Çoğu yere yürüyerek ulaşmak gerektiği için bana göre yürüyüş rotalarını takip etmek daha eğlenceli. Çoğu adaya göre oldukça bakir ve sakin. Yaşam yavaş akıyor. Siz de buna uyum sağlamalısınız.
* Livadia - Megalo Horio - Agios Antonios – Eristos arasında günde birkaç sefer yapan otobüse binerseniz ( tek yön bilet 1,60€) zaten çoğu yeri görmüş oluyorsunuz.
* Deniz açısından Livadia ve Eristos plajları sizi tatmin edecektir. Bunun haricindeki plajlarda herhangi bir tesis veya imkân bulunmuyor.
* Mikro Horio’da bulunan bara her akşam Livadia’dan servis kalkıyor.
* Lokanta olarak ise Nautilos, Armenon, Filoxenia ve Omonia beğendiğim yerler oldu. Hepsinin lezzetleri güzel, fiyatları normaldi.
* Mimari açıdan farklı görünen Livadia Meydanında bulunan karakol binası 1912-1948 İtalyan işgali döneminde yapılmış.
* Adada eko turizmi teşvik amacıyla rüzgâr ve güneş enerjisinden yararlanma çalışmaları başlamış. Bölgede yeşil enerji üreten ilk ada olmuş. Plaka plajı civarında adanın tek rüzgâr türbinini görebilirsiniz.
To sum up the island generally; There is only one main road and one gas station on the island. There are also Plaka, Lethra, Skafi, Agios Sergios, Theologos, Stavros beaches except Livadia and Eristos. You have to walk to arrive these beaches. There is not logical to rent a car. We asked the cost of renting car. Its cost is about 30€. According to me is more fun to follow the trekking paths. It is a calm and untouched place according to most islands. The pace of life is slow and you should adapt to this.
* If you get on the bus making several times a day (one way ticket cost is 1,60€) between Livadia - Megalo Horio - Agios Antonios – Eristos, you see the most of the places.
* Livadia and Eristos beaches are satisfying places in respect of swimming. There are not any facilities in other beaches.
* A shuttle is going to the bar located in Micro Horio on every evening.
* I liked the restaurants Nautilos, Armenon, Filoxenia and Omonia. All the tastes of them were nice. Their prices are affordable.
* The building of police station looks different in respect of architecture, located in Livadia Square has built in 1912-1948 Italian occupation era.
* The utilisation works from sun and wind energy have started in the island to encourage ecotourism. It has become the first island producing green energy. You can see the unique wind turbine of the island about Plaka Beach. #KanGurular